Güneşin ortalığı ısınması ile birlikte onun öğrenci olduğunu gösteren mavi önlüklü beyaz çiçekli ve sade yakalıkla yola düşer. Kimisi annesinin elinden tutar kimisi ise ablası yada abisinin elinden.
Başlar küçük yüreklerdeki korkuyu biraz bastıran heyecanlı adımlar.
Sonunda ortalıkta bir uğultu duyulur. Herkes sıraya diye bir ses gelir ve bir telaş başlar.
İşte o telaşla başlar bizim hikayemiz. Demir bir direğin hemen yanında bir çocuk heyecanlı bir şekilde gelecek bir işareti bekliyor. Verildi işaret “Korkma….” diyerek. Çocuk heyecanlı ama bir o kadarda dilinde devam eden “İstiklal Marşının” sözleri yüreğiyle gönlere şanlı bayrağımızı “…istiklâl.” sözü ile taşıyor.
Ardından yaşça büyük birisi çıkıyor başlıyor. Sanki yüreğindeki çığlığı dillendirircesine “Türküm” diyor. Devamını ise getiren öğrenmeye aç minik yürekler. Sonunda durumun heyecanı ile bastırılan korku birden kayboluyor. Birinci sınıftan başlayarak ilk adım atışlar başlıyor.
İşte bu ya 29 yıl önceki hikâye işte burada başlıyor.
Sanki özel bir insandı o. Sıklıkla sigara kullanır. Galatasaraylıdır. Devleti için olması gerekeni yani aydınlık müreffeh yarınlar için tohumların yeşermesi için çalışır. O şekil verir düşüncesiyle. Yoğurur sizi itinayla. Evet diyerek başlar cümleye birer birer tanır fidancılarını. Yıllardır bu işi yapmasına rağmen yüreğindeki heyecanı hafif ses titremesinden anlarsın ama hissettirmemeye çalışır.
Birden sorular sormaya başlar. Hangi takımlısınız. Gatasaray, Fenarbahçe, Beşiktaş, Trabzon şeklinde sıralar.
Sonra can alıcı bir soru sorar Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün resminin üzerindeki Şanlı al bayrağımı gösterir. “Peki! Bunu kim tutuyor peki” sorusu karşısında susan minik yüreklere onun hikayesini anlatır. Neden o bizim. Neden onu bir takım bayrağı gibi görmüyoruz. Neden onun gölgesinde ruhumuz serbest. Nedenleri bol cümleleri anlaşılır bir şekilde peş peşine kurmaya başladı.
İşte 29 yıl önce anlatılan hikaye bugün aynı tazelikte duruyor. Onun yaktığı ufak bir filiz bugün meşale oldu. Onun attığı tohumlar bugün meyve veren ağaçlar oldu.
Bugün yıllar sonra o hikayenin kahramanı elleri öpülesi Emrullah Öğretmenimle görüştüm. Sanki ilk gün sesini duymuş kadar heyecanlıydım. Heyecandan fazla sözlerimi uzatamadan “Öğretmenler gününüz kutlu olsun” deyip hal hayır sorduktan sonra telefonları kapattık.
Emrullah öğretmenim yaşadıkça seni unutmak mümkün mü?
Al bayrağımı gördükçe hep aklımdasın ve seni hiç unutmadım.
Dostlar unutmak tükenmektir.
Tükenmeyen hatıralara selam olsun.
Tüm öğretmenlerin günü kutlu olsun.
Sizlerin attığınız ufak kıvılcımlar meşale olup toplumu aydınlatıyor.