"Ey oğul, insanı yaşat ki, devlet yaşasın"

ŞEHMUZ ALTIN

Demosu olan bir hayatı yaşıyoruz öylesine...

Hayatı Yaşamak, inatlaşmak, İnanmak ve Güvenmek.... İşte bu esaslı mesele...

GÖNÜL DEMINE VURSUN MU?

Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

Yine geldi kaçamaklı düşünceler…

Kim bilir bana ne anlatmaya çalışıyorlar…

Neredeyim, neredesin der gibi sorgular başlıyor…

Gönül demine vursun mu? Vursun! Be gardaş. Ne olacaksa olsun. Alalım garip çoban gibi azığımızı çıkalım aslı yok yaylasına koyunların peşinden…

Hadi birlikte adımlayalım. Basalım bir bir kaçamaklı cümlelerin üzerine. Uzaklaşalım yutkunması zor kelimelerden.

Sahi siz bilir misiniz garibin keyfi nedir?

Garip dediğime bakmayın. İsmi garip ama o kadar çok zengin bir zat ki sizde öğrenseniz zenginliğini imrenirsiniz. Başlarsınız kıskaçlığa ve hemen ardından dediler kodular...

Bizim zengin garip hiç konuşmaz, zenginliği sanırım susmasından geliyor zannımca. Ne söylerseniz söyleyin zengin garibi kimse kıramazmış. Yüzündeki berraklık gözlerindeki ışık anlatırmış ne derdi var birden anlatırmış. Yüzündeki her kıvrım sanki hayatın ona kazandırdığı birer hazineymiş.

Her sabah gün ağarmadan akşamdan bakır ibriğin içinde kalan son su ile abdesini alır namazını kılar çıkarmış. Hani bizim aslı yok yaylamız varsa işte o aslı var yaylasına çıkar gidermiş. Uzanırmış adımları ile yavaşça. Elinde meşeden yapılmış asası ve ufak bir ekmek bir tutam tuzun bulunduğu heybesi her zaman eşlik edermiş.

Onda gel zaman git zaman olmazmış. Zaman ona ayak uydururmuş. Bazen inatlaşırmış akşamın geç olmasına. Gündüzün ağırlığından geceye sığınması, aslında gecelerin onun her büyük ortağı yapmış.

Zenginlik bu ya! sanki “var yemez”. Olur mu ya o kadar zenginsin ufak bir ekmek parçası bir tutam tuz ve bir bakır ibrik. Hayat geçer mi? Sanırım bizim Zengin Garip için geçiriyor….

Her zaman çıktığı yollar her adımında selamlıyormuş. Sanki gittiği yollar, ağaçlar, kuşlar adımlarına şahitlik ediyorlarmış.

Gün tepeye çıkmaya yakın heyecanlı yürümesi bitermiş. “Hu” diyerek otururmuş. Heyecanı kalbinden ellerine vururmuş. Titreyen elleri ile heybesinden bakır ibriği çıkarıp “Yine geldim. Nasılsınız bugün” der gibi toprak üzerindeki iki fidan gülü sulamaya başlarmış.

Otururmuş saatlerce. Arada bakarmış gökyüzüne “Vakit girdi” deyip vururmuş dizine.

Kararmaya yakın kalkıp yola koyulurmuş ama dönermiş bakarmış iki fidan gülüne bir damla yaş “Merak etmeyin geleceğim” dercesine süzülürmüş. Heyecanlı adımlar yerini yorgun adımlara bırakırmış. Sabah heyecanı ile yürüyüşüne eşlik edenler hüzne boğulurmuş. Zengin garibin üzerindeki derdi almak için omuz vermeye kalkarlarmış.

Bizim garip gerçekten “Zengin Garip” mi yoksa “Garip Zengin” mi? Kimse akıl sır erdiremezmiş.

Her gün bıkmadan uzanmadan çıkar gider akşama kadar o iki fidan gülün başında durur gerisin geriye evine dönermiş.

Bizim garibin keyfide buymuş.

Yine kaçamaklı düşünceler bizi nerelere götürdü gördünüz mü?

Uzaktan davulun sesi hoş gelirmiş gerçeği bilmeyene. Gördüklerine değil duyduklarına inananlar bile davulun hoş sesi ile avunur durur.

Herkesin bir ismi vardır. Dünya ile işi olmayan inzivaya çekilenlerin ise ortak adı gariptir. Onların zenginlikleri heybesinde taşıdıkları ufak bir ekmek bir tutam tuz ve bakır ibrikleridir. O zenginlikten anlamayanlar ise ne yazık ki uzaktan gelen davulun sesi ile oyalanır durur.

Neredeyim, neredesin diyen kaçamaklı düşüncelere inat ben buradayım diyebiliyor muyuz?

Bazen zamanda inat edip koşarken nereye gittiğimizi düşünüyor muyuz?

Fanilerin fanilikleri ile dolu dünyada sadece bıraktığımız tek “muhabbet” olduğunu düşünerek hareket ediyor muyuz?

Fazla uzatmayayım. Kaçamaklı düşünceler sizi de alıp götürmesin.

Bizde hikayemizdeki garip gibi “Ya Hak” diyelim. Gül fidanlarımıza gönül gözümüzden akan bakır ibriğimizdeki sularımızı verip yolumuza devam edelim…

 

Selam olsun “Gül” fidanlarına gözü gibi bakan gariplere.

Selam olsun uzaktan gelen davulun sesi ile işi olmayanlara.

Selam olsun gönül demine vuranlara.

Hoşça kalın Gül fidanlarınıza iyi bakın….

Okunma 458 kez